Empati Yoksunluğu: Sessiz Felaket
- Deniz Aktağ
- 27 Kas 2024
- 3 dakikada okunur

Empati, insan olmanın temel taşlarından biridir; ancak Türkiye’de bu taşın yerinden oynadığını görmek artık imkânsız değil. Toplumumuzda giderek artan empati yoksunluğu, sadece bireysel ilişkileri değil, toplumsal yapıyı da çürütüyor. İnsanlar birbirlerini anlamayı bırakalı çok oldu; herkes kendi derdine düşmüş, başkalarının acılarına sağır bir kalabalık hâline gelmiş durumda.
Empati Neden Yok Oldu?
Sosyal Medya ve Sahte İletişim Dünyası:Sosyal medya, toplumu sadece iletişim açısından değil, insani değerler açısından da erozyona uğrattı. İnsanlar, başkalarının yaşamlarını anlamak yerine onları eleştirmek veya küçümsemek için bir yarış içine girdi. Felaketler, kayıplar, acılar; hepsi “trend” başlığına indirgenirken, empati yerini “beğeni” sayısına bıraktı. Başkalarının yaşadığı sıkıntılar, artık çoğu insan için yalnızca bir “gündem maddesi” olmaktan öteye gitmiyor.
Yanlış Eğitim Politikaları:Türkiye’deki eğitim sistemi, bireyleri sınav başarılarına göre değerlendirirken, onların insani ve duygusal gelişimlerini tamamen göz ardı ediyor. Okullarda akademik başarı baskısı altında ezilen çocuklar, toplumsal değerlere ve insana dair meseleleri önemsemeyi öğrenemiyor. “En iyi notları almak” ve “başkalarını geçmek” gibi bireysel hedeflere odaklanan bir sistem, çocuklara empati değil bencillik aşılıyor. Oysa empati, erken yaşta öğretilmediğinde, yetişkinlikte kazanılması çok daha zor bir beceri haline geliyor.
Yetersiz Sosyal Politikalar:Devletin sosyal politikaları, toplumsal dayanışmayı teşvik etmek yerine bireyleri kendi sorunlarıyla baş başa bırakıyor. Yoksulluk, işsizlik, sağlık ve eğitim alanındaki eşitsizlikler, insanları dayanışmaya değil, bireysel hayatta kalma savaşına sürüklüyor. İnsanlar kendi dertlerinden başkasının sorunlarına dönüp bakamaz hâle geliyor. Özellikle dar gelirli bölgelerde, çocuklar ve gençler dayanışma ve empati yerine öfkeyle büyüyor. Sosyal politikaların eksikliği, empati yoksunluğunu kurumsallaştırıyor.
Aile Yapısındaki Çatlaklar:Günümüzde aileler, çocuklarına empatiyi öğretmekte yetersiz kalıyor. Çocuklarına “Başkasının işine karışma” diyen ebeveynler, empati kurmayı değil, bencilliği bir yaşam kuralı hâline getiriyor. Aynı zamanda ekonomik zorluklar ve artan stres, aile içindeki iletişimi zayıflatarak çocukların sağlıklı duygusal gelişimini olumsuz etkiliyor.
Kültürel Çelişkiler ve Çürüme:Türkiye’nin kültürel yapısında dayanışma, yardımseverlik ve misafirperverlik gibi güçlü değerler yer alırken, bu değerler artık yerini bireysel kaygılara bırakmış durumda. İnsanlar arasındaki güven duygusu azalırken, “Kime güvenebiliriz?” sorusu, dayanışmanın önüne geçiyor. Toplumun ahlaki değerleri erozyona uğradıkça, empati gibi temel insani beceriler de yok oluyor.
Siyasi Kutuplaşma ve Hoşgörüsüzlük:Son yıllarda siyasi kutuplaşma, farklı düşünen insanlar arasında empati kurma ihtimalini tamamen ortadan kaldırdı. Siyasi görüşler, toplumu o kadar derin bir şekilde ayrıştırdı ki, insanlar artık karşısındakini insan olarak değil, sadece bir “karşıt görüş” olarak görüyor. Bu durum, toplumun her katmanında hoşgörüsüzlüğü ve öfkeyi normalleştiriyor.
Ekonomik Çıkmaz ve Yaşam Mücadelesi:Artan ekonomik sorunlar, insanların gündelik hayatta hayatta kalma mücadelesine odaklanmasına neden oluyor. Maddi sıkıntılar yaşayan bireyler, başkalarının sorunlarına karşı daha duyarsız hâle geliyor. “Benim karnım doymuyorken başkasının derdiyle mi uğraşacağım?” anlayışı, toplumu insanlığından uzaklaştırıyor.
Popüler Kültürün Olumsuz Etkileri:Medya ve popüler kültür, bireyleri dayanışma yerine rekabete teşvik ediyor. Televizyon programlarından reklamlara kadar her şey, bireylerin “daha fazlasına sahip olma” arzusunu körüklüyor. Bu materyalist bakış açısı, insanların manevi değerlerden uzaklaşmasına neden oluyor.
Duygusal Zayıflıkların Damgalanması:Empati kurmak, bir insanın duygusal olarak hassas olmasını gerektirir. Ancak Türkiye’de duygusal hassasiyet genellikle bir “zayıflık” olarak algılanıyor. Erkek çocuklarına “Ağlama, güçlü ol” denilerek duygusal ifadeleri baskılanıyor; kadınlara ise empati göstermeleri beklenirken, aynı zamanda duygusal tepkileri küçümseniyor. Bu durum, toplumun her iki cinsiyette de sağlıksız bir duygusal yapı geliştirmesine neden oluyor.
Empati Yoksunluğunun Bedeli
Empati eksikliği, her şeyden önce toplumu insanlıktan uzaklaştırıyor. İnsanlar birbirlerinin acılarına duyarsız kalıyor, şiddet ve zorbalık sıradanlaşıyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, hayvanlara yönelik zulüm… Bunların hepsi, empati yoksunluğunun en acı sonuçları. Herkes sadece seyirci; hiçbir şey yapmıyor, yapmaktan korkuyor ya da umursamıyor.
Bir Çıkış Var mı?
Var; ama bu çıkış, köklü bir değişim gerektiriyor:
Eğitim Sisteminde Devrim:Empatiyi sadece bir erdem değil, bir zorunluluk olarak ele almalıyız. Okullarda duygusal zeka eğitimine öncelik vermek, çocuklara başka bir insanın duygularını anlamayı öğretmek şart.
Kendi Vicdanımızla Yüzleşmek:Herkes önce kendine sormalı: “Ben bir başkasının yerine kendimi koyabiliyor muyum?” Bu soruyu sormaktan kaçındığımız sürece hiçbir şey değişmeyecek.
Kutuplaşmayı Reddetmek:Farklılıklarımızı kabul etmek, bir zenginlik olarak görmek zorundayız. Birbirimizi düşmanlaştırmak yerine, ortak insani değerlerimizi hatırlamak gerek.
İnsanlığımızı Hatırlayalım
Türkiye’de empati yoksunluğu, sessiz ama derinden yayılan bir felaket. Eğer bu duruma dur demezsek, toplumsal değerlerimizin tamamen yok olduğu bir gelecekle karşı karşıya kalacağız. Empati, insani bir lüks değil; varlığımızın, insanlığımızın temel taşıdır. Bu taşı yerine koyamazsak, hepimiz enkaz altında kalacağız.
Yorumlar